top of page

Nisan ayı ihracatımız ve ihracatta rekabet

Nisan ayı ihracatımız açıklandı. Aylık ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre %41,4 düştü. Salgının ağırlığını Nisan'da daha fazla hissettik. İlk 4 ayda toplam düşüş %13,6 oldu. Bu senenin 190 milyar dolarlık ihracat hedefinden uzaklaşıyoruz. Fakat umutsuzluğa kapılmamak gerek. İhracatçılarımızın kendini birkaç ay idare etmesi sağlanırsa, salgın sonrası pazarda tutunamayan rakiplerin yarattığı boşluktan faydalanabiliriz. İhracattaki bu düşüşün bir kısmı ertelenen siparişlerden kaynaklanıyor. Şirket bilançoları ve gelirlerde düşüşe rağmen salgın sonrası Avrupa gibi önde gelen ihracat pazarlarımızda talep artışı fırsata çevrilebilir. İnsanlar karantina sonrası dönemde bir şeyler tüketmek için sıraya girebilirler. Önümüzdeki aylarda dış pazar durumuna bağlı olarak telafi edici satışlar gerçekleştirmek mümkün. Hedefe ulaşmak için kalan 8 ayda toplam 138 milyar dolar ihracat gerekiyor, aylık ortalama 17 milyar dolar... Geçen sene en yüksek aylık ihracat Mayıs'ta 16,7 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. İhracat toparlansa da bu sene ayda 17'ler zor.

Grafik 1: Aylık İhracat Tutarları, Yıllık Karşılaştırma (Milyar ABD Doları)

Avrupa, ABD gibi en büyük ihracat pazarlarımız salgından en çok etkilenen bölgeler arasında. İhracat bu yüzden sert düştü. Açıklamaya göre AB’ye ihracatın toplam ihracat içindeki payı % 41,6’ya indi. Ocak ayı ihracatında bu oran %49,8’di. (2007’de AB pazarının payı 56,6’ydı) Küresel kriz sonrası "Yakın ve Orta Doğu" coğrafyasında yeni pazarlar kazanmıştık. Pazar çeşitlendirmesinin önemini görüyoruz. Ayrıca sadece bizim ihracatımız düşmüyor. Dünyanın en büyük ihracatçısı Çin aylık ihracatta bu yıl en sert düşüşü Şubat ayında %17 ile yaşamıştı. (Mart’ta %6,7 düşüş) Yani Çin izolasyonun en yüksek olduğu ayda dibi gördü. Birkaç ay daha izlemek daha gerçekçi olur ama toparlanmış görünüyorlar. Yani Türkiye de hem kendi hem de pazarlarındaki kademeli izolasyon gevşemeleri ile ihracatta toparlanabilir. Tabi pazarlarımızı Çin'e kaptırmazsak. Bugün Çin’in para birimi Yuan’a baktığımızda 1 TL 1 Yuan’a eşit. Bu şartlar altında Türkiye’nin mesela geleneksel üretim ve ihracat sektörü tekstilde Çin’le rekabet etmesi zor, pazarda boşluk doldurması daha zor. 100 doları olan bir ithalatçı yaklaşık 700 yuanlık veya 700 liralık mal alabiliyor. Üretim maliyetleri daha uygun olduğu için Çin, fiyatı daha aşağıda belirleyebiliyor. Bizim ihracatçıyı “kurtaran” fiyat maliyetlerini karşılamıyor. İthalatçı aynı paraya Çin’den 100 tane t-shirt alırken, Türkiye’den 70 tane anca alabiliyor. Neden alsın?

Çin herkesin rakibi. Ama tek rakip değil. Çin’le rekabet edeceğiz diyerek kurun 7,5 olmasını bekleyemeyiz. Kur tarafındaki rekabetçiliğimizi görmek için reel döviz kuru endeksine bakalım. Reel Efektif Döviz Kuru, (REK) Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip ülkelerin para birimlerinden oluşan sepetin ortalama TL değerinden nispi fiyatların arındırılmasıyla bulunan gösterge. REK 2019 Kasım'dan bu yana düşüşte... İyi yorumlayabiliriz. Ama her şey teorideki gibi olmuyor. Teorik olarak yerel para biriminin değeri düştüğünde, ihracat daha ucuza geliyor ve yurt dışından daha fazla talep geliyor. Fakat Türkiye’de TL’deki değer kaybının ihracatı arttırdığı yönünde bir kanıt yok. Çünkü ihracat büyük ölçüde ithalata bağımlı. Yani TL değer kaybettiğinde/dolar fiyatı arttığında ithalat pahalılaşıyor. İhracat girdilerimizin fiyatları arttığı için kur artışının ihracata net etkisi pozitif olmayabiliyor. Girdi maliyet artışı söz konusu olduğu için ayrıca enflasyon üzerindeki baskı artıyor. Dolayısıyla daha rekabetçi olacağım diye, kayıplarımı telafi edeceğim diye, 70 yerine 100 t-shirt satabilmek için kurun yukarı gitmesine razı olmak ekonomik açıdan makul değil. Yıllardan beri yapısal sorun denen şey zaten bu.

Grafik 2: Reel Efektif Döviz Kuru (TÜFE Bazlı, 2003=100)

Tüm yazılar

bottom of page