top of page

HDP'nin tercihleri ve yanılgıları

ABD Başkanı Biden’ın 1915 olayları için soykırım ifadesini kullanmasının ardından HDP’nin “Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin” paylaşımı büyük tartışma yarattı. HDP’nin bu tavrını yersiz bulup şaşıranlara biraz geçmişi hatırlatmakta fayda var. Burada uzun uzun yazamam. 1915 olaylarına karşı tutumlarını zaten biliyorduk. Sorun sadece bu değil. Kapatılma davası geçtiğimiz ay Anayasa Mahkemesi’nden usule aykırılık gerekçesiyle dönen HDP’nin vukuatları saymakla bitmez. Mesela HDP’li vekil Ömer Faruk Gergerlioğlu’nın TBMM’den götürülmesi olayında Meclis koridorlarında PKK lideri Öcalan lehine slogan atanlar da HDP’lilerdi. Hiçbir ciddi ülkede terörle iltisaklı bir siyasi partiye bu kadar müsamaha gösterilmez ama nedense her zaman devletin tatlı-sert yüzüne denk geliyorlar. Buna rağmen hiç özeleştiri yapmıyorlar. Teröre karşı durmuyorlar. Türkiye partisi olamıyorlar.


Esasen HDP’nin güttüğü siyasetin tümünde sorun var. Hatırlayanlar vardır. Geçtiğimiz haftalarda HDP eş genel başkanı Pervin Buldan ittifaklarla ilgili partisinin tavrını net bir şekilde ortaya koyan bir açıklama yaptı. Buldan, sistemin içinden gelen devletçi iki egemen bloka karşı üçüncü yol siyasetini güçlendireceklerini söyledi. Daha öncesinde Selahattin Demirtaş “muhalefetteki milliyetçi odaklar demokrasi ittifakına engel olmaya devam edeceklerse bu durumda HDP’nin öncülüğünde üçüncü bir ittifak, ‘Demokrasi ittifakı’ olarak ilan edilebilir” demişti. Yani bir anlamda boykot siyaseti güdüyorlar. Bu tercihte, son genel seçimlerde yüzde 11,7 oy almış bir partinin Türkiye’deki siyaseti dizayn etme çabası çok net biçimde görülüyor. İttifak siyasetinin zayıf karnını görüyorlar. İttifakların dışında kendilerini konumlandırarak kilit parti olmak istiyorlar. “Ben değişmem siz değişin” tavrı ile Türkiye’nin büyük çoğunluğuna taleplerini dikte edeceklerini zannediyorlar. İktidar hayali kuran partilerin, Cumhurbaşkanı çıkarmak isteyen ittifakların ayağına geleceği günlerin hesabını yapıyorlar. Tüm şımarıklıklarının sebebi bu fakat bu hesaplarında ciddi yanılgılar içerisindeler.


Nedir bu yanılgılar? İki yanılgıdan bahsedeceğim. Birincisi ittifakların “vakti gelince” HDP’ye muhtaç olacağına dair yanılgı… Mart ayında yapılan bir araştırmada “asla oy vermem” denilen partilerde HDP’nin birinci parti çıkması önemli bir gerçek olarak ortada duruyor. Bu veri yüzde 11,7 oy almasıyla kendine çok güvenen bir partinin “karşısındaki” devasa seçmen kitlesini gösteriyor. Anket yapılmasa bile en nefret edilen partinin HDP olduğunu hepimiz tahmin ederdik. O yüzden Türkiye’de “halka rağmen” HDP’yi açıkça veya örtülü şekilde bünyesine alacak bir ittifak yok. Dolayısıyla mevcut şartlarda kurumsal olarak HDP’nin desteğini artık hiç kimse talep edemez. Buna ihtiyaç olacağını düşünmek de hata olur. Eskiden ittifaklar arasında oy farkı yüksekken, şimdi muhalefet güçlendi ve artık iddialı… Yani ittifakların mevcut durumdaki dengeli oy dağılımı HDP’nin oyun dışında olmasına müsaade ediyor. İkinci yanılgı HDP’nin kendini Kürtlerin tek temsilcisi ve vazgeçilmez sanma yanılgısı… Türkiye’deki siyasi denklemin değişkenliğini hesaba katmıyorlar. Kürt vatandaşlarımızın gerçek şikayetlerini dile getirecek partilerin olduğunu/olabileceğini ya anlamıyorlar ya da buna inanmak istemiyorlar. Yoksa “ben değişmem, siz değişin” şımarıklığının bir açıklaması olamaz. Bahsettikleri "devletçi egemen iki bloğa karşı" olmak kötü de olsa bir tercihtir. Fakat PKK’yla beraber anılmayı kabullenmek, hatta teröre destek olmak ve bununla övünmek bir tercih olamaz. Bunu milletçe kabullenmemiz de beklenemez. Görünen o ki HDP’ye asıl tokat kapatma davalarından değil, kendi seçmeninden gelecek.

Tüm yazılar

bottom of page