top of page

Faiz indiriminin zamanlaması

Ekonominin geleceği hepimizin en çok merak ettiği konuların başında geliyor. Dolarda yeni bir sıçrama olacak mı, fiyatlar daha da artacak mı, faizler ne olacak soruları hem tüketicileri hem üreticileri ilgilendiriyor. Bir önceki yazıda piyasa beklentilerine dair bazı veriler paylaşmıştım. Genel beklenti önümüzdeki bir yıl içinde ekonomide iyileşme beklenmediği yönündeydi. Bu yazıda hepimizin günlük hayatını etkileyen fakat çoğu zaman bizi somut olarak nasıl etkilediğinden emin olmadığımız makro ekonomik verileri inceleyeceğim. Beklenen faiz indirimi kararını etkileyen dış borç, döviz gelirleri, kur ve enflasyon verilerine bakacağım.


Geçtiğimiz ay Merkez Bankası, Nisan ayı itibarıyla önümüzdeki 1 yılda ödenmesi gereken dış borç miktarını 190 milyar dolar olarak açıkladı. Son 10 yıllık dönemde ortalama 160-170 milyar dolar seviyesinde olan bu tutarın bu sene 190 milyar dolar olması önemli bir veri olarak karşımıza çıkıyor. Son 12 aylık toplam cari açık ise 31,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu tutarların Türkiye’nin bir yıllık ihracat ve turizm gelirlerinden daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan net doğrudan yabancı yatırımlar (gayrimenkul hariç) tarihte ilk defa negatife düştü. Bir de sıcak paranın kaçışı var. Yabancı portföy yatırımlarında son 3 yılda net çıkışlar olduğu görülüyor. Yani ihracat ve turizmde dönemsel bir iyileşme varken döviz getiren diğer sektörlerde sorunlar büyüyor. Maalesef Türkiye’nin en kronik sorunu olan döviz üretememe sorunu büyüyerek devam ediyor. Gelen döviz borca gidiyor. Döviz ihtiyacı gibi döviz borçları da her sene katlanarak artıyor. Borçlanma maliyetlerinin artması ise cabası… Tüm bunlar döviz kurlarında sıçrama riskini artırıyor. Türk Lirasının bugünlerde tarihin en değersiz seviyesinde olmasının sebebi bunlar… İşin kötüsü iyileşme belirtisi yok. Bugünlerde 8,60 seviyesinde olan dolar için yılsonu beklentisi 8,99 oldu. 12 ay sonrası için beklenti ise 9,34…


Kurdaki artışın veya artış beklentisinin bizim için en önemli yansıması hayat pahalılığı… Satın aldığımız çoğu ürünün fiyatı dövizdeki artışa bağlı olarak artıyor. Mesela son 3 yılda ev kurmanın maliyetinin 2 kat arttığı görülüyor. Dövizdeki kronik sorun doğrudan ve dolaylı olarak enflasyonun düşmesini engelliyor. Üretici enflasyonuyla tüketici enflasyonu arasındaki farkın tarihi zirvede olduğunu ayrıca buraya ekleyelim. Bu da maliyetlerin fiyatlara henüz tam yansıtılmadığını gösteriyor. Yani maruz kaldığımız fiyatları daha da yükseltecek baskı hala çok yüksek… Bu yüzden Merkez Bankası’nın piyasa katılımcıları anketinde yılsonu enflasyon beklentisi 15,64’e yükselmiş durumda. Haziran ayı enflasyonuna (17,53) göre düşük fakat halâ yüksek bir oran… Enflasyona ve kura karşı BDDK’nın bazı ürünlere taksit sınırlaması getirmesi, TCMB’nin zorunlu karşılık hamlesi gibi sıkı para politikası adımları atılsa da enflasyonda kalıcı düşüş için bunlar yeterli olmayabilir. Bunlar en fazla elektrik ve doğalgazdaki zamların enflasyona yansımasını dengeleyebilir. Enflasyona yönelik esas önlem faiz artırımı fakat bizde tersine faiz indirimi konuşuluyor. Yüzdürülen kredilerin devamlılığı için, ödenemeyen-ötelenen borçların yeni borçlarla ödenmesi için ekonomiye yeniden kredi takviyesi planlanıyor. Bunun için de faizlerin inmesi isteniyor. Fakat düşük faiz “bugünkü ekonomide” maalesef kur ve enflasyonda yeniden sıçramaya sebep olabilir. 2018’de kurdaki ani yükseliş sonrası %25’lere yükselen enflasyon ve önlem olarak artırılan faizler ekonomiyi kilitlemiş, yeniden dengelenmek için çok şey feda edilmişti. Şimdi erken gelen faiz indirimi de aynı şeyleri yaşamamıza sebep olur ki artık feda edecek ne rezervimiz var ne de bütçe müsait. Dolayısıyla erken gelen bir faiz indirimi yeni dengenin daha acı veren bir yerde oluşmasına sebep olabilir. Bölgemizin ucuz üretim-ihracat merkezi olmak istiyorsak yüksek kur-düşük faizden önce yapılması gerekenler var.

Comments


Tüm yazılar

1/3
bottom of page