Anayasa gündemi I: Başkanlık sisteminde revizyon yeterli olur mu?
Türkiye 2018 Temmuz ayından beri Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yönetiliyor. Geçen üç buçuk senede sistem tartışmalarının artarak devam ettiğini görüyoruz. Başkanlık sistemi artık geniş kitlelerce açıkça sorgulanıyor, şikâyetler açıkça dile getiriliyor. Sebebi belli… Referandumda yüzde 51,4 ile zar zor kabul edilen Başkanlık sistemi büyük hayallerle halka anlatılmasına rağmen bekleneni veremedi. Ters tepti. Bu sebeple hükümet tarafında bir telaş var, sistemin revizyonundan bahsediliyor. Peki sistem neden tekliyor? Neden revize ihtiyacı doğdu? Notlarımızı alalım.
Her şeyden önce buraya nasıl gelindiğini hatırlamakta fayda var. Biliyorsunuz son yıllarda basına yansıyan birçok haberde başkanlık sisteminin Ak Parti içinde bile hoşnutsuzlukları artırdığı açıklanmıştı. Somut örnek çok. Mesela artık Cumhurbaşkanı kararname yoluyla birçok konuda tek başına düzenleme yapabiliyor. Meclis'e gerek duymadan çok geniş bir sahada işler yürütülüyor. Bu, yasama organı olan Meclis'in (TBMM) yasama kuvvetinin aşınması anlamına geliyor. Bir de denetim açısından bakalım. Bugün mesela Bakanlıklar üzerindeki denetim mekanizmalarının zayıflatılmış olması yasama organını daha da önemsizleştiriyor. Hatırlarsanız hükümet eden bir partinin milletvekillerinin randevu taleplerini geri çeviren bakanlar olduğu gibi telefona çıkmayan bürokratlar gündem olmuştu. Hatta vekiller doğrudan Cumhurbaşkanına “züğürt ağaya” döndüklerinden yakınmıştı. Meclis’te dertleri dinleyecek nöbetçi bakan bulundurmak da soruna çözüm getirmedi. Keyfi idare ayyuka çıkınca Erdoğan ”yeni anayasayı tartışmanın vakti gelmiştir” diyerek gündemi yeniden belirledi. Çalışmalar az da olsa olgunlaşırken Ak Parti’nin yeni anayasa taslağına ait bazı detaylar kamuoyuyla paylaşıldı. Taslakta Başkanlık sistemi aynen devam ediyor. Fakat denge denetim mekanizmasının yani yürütme-yasama-yargı güçleri arasındaki dengenin yasama ve yargı lehine iyileştirilmesi planlanıyor. Bakan ve Başkan Yardımcısı’nın Meclis tarafından görevden alınabilmesinin yolu açılıyor. Böylece “hesap sorabilen” bir Meclis tasarlanıyor. Yani vekilleri bir süre daha idare edecek umut pompalanıyor. Tabii ki bunlar kağıt üzerinde kalacak iyileştirme önerileri… Cumhurbaşkanı’nın atadığı bir Bakan, aynı Cumhurbaşkanı tarafından partisinin vekil listesine yazılan ve seçtirilen vekiller tarafından görevden alınacak. Buna inanmak güç…
Meclis’in önemsizleşmesi büyük sorun ve ne yazık ki sistemin tek sorunu değil. Başkanlık sistemi yargıyı da baskı altına alıyor. Bugün yargı bağımsızlığından söz etmek zor. Cumhurbaşkanı tarafından atanan üst düzey yargı mensupları hükümet politikalarının aksine bir karar verecekken adaletten başka şeyler hesap zorunda maalesef... Lehte karar verdiğinde ise adil bir karar olsa bile şaibe yaratacağı malum. Cumhurbaşkanının önünde düğmesiz olan cübbesini iliklemeye çalışan üst düzey yargıçların verdiği karardan insan şüphe edebilir. Adalet duygusu böyle zedeleniyor. Bunlar başlı başına bir sorun… Yine bitmiyor. Yürütme tarafında bile sorun var… Yürütmede ne olabilir, sistem zaten güçlü hükümet getirdi diyebilirsiniz ama maalesef orası da karışık. Yürütme organı malum artık bir kişi... Fakat Cumhurbaşkanı kabinesindeki bir kişi hariç herkes diken üstünde… Bakanların bir gece yarısı kararnameleri ile görevden alınması göreve devam edenlerin huzursuzluğunu artırıyor. O yüzden Bakanlar attıkları her adımda “sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” demek zorunda hissediyor. Ne siyasette ne bürokraside inisiyatif almak artık mümkün değil. Herkes kabuğuna çekilip talimat bekler oldu. İş yapmak hayal oldu. Bürokrasi sindirildi. Bürokratlar da kararname mağduru olmaktan çekiniyor. On gün içinde görevden alınan genel müdürler (TCDD), yılını doldurmayan başkanlar (TÜİK) var. Durumun vahameti Merkez Bankası Başkanlarının düştüğü durumdan daha net anlaşılıyor. Zaten kişiye özel bu sistemin Türkiye’yi ileriye taşımayacağı biliniyordu. Sistemin uygulanmasındaki vahim hatalar ise geriye gidişe sebep oldu. Dolayısıyla devlet geleneğimizin zemininde yer alan istişare kültürünü yok eden bu ucube sistemin revizyonu yeterli olmayacak. Bize revizyon değil, yepyeni bir vizyon lazım. Anayasa gündemine MHP ve Millet İttifakı'nın önerileri ile devam edeceğim.
İlgili Yazılar:
Yeni ekonomi ve yeni siyasete dair senaryolar (14 Kasım 2020)
Politika değişikliğinden sistem değişikliğine (12 Kasım 2020)
Dönemler IX - Sonuç: Siyasi dönüşüm (25 Mayıs 2020)
Comments