Dönemler X - Sonuç: Ekonomik dönüşüm
Kurumsal dönüşümün parçası olan siyasi dönüşümden bir önceki yazıda bahsettim. Bu yazıda diğer parça olan ekonomik dönüşümden bahsedeceğim. Öncelikle Çin’in üretimde tüm dünyayı doğrudan ve dolaylı şekilde kendine bağlaması ve zamanla bundan teknolojik güç devşirmesinin küresel sistemi sorgulattığını hatırlatayım. Bu durum küreselleşme yerine bölgeselleşmeyi öne çıkardı. (Bölgeselleşme küreselleşmeye engel değil) Koronavirüsün tetiklemesiyle bugünlerde Amerika, Avrupa ve Asya merkezli üretim, tedarik zincirini kendi bölge içine ağırlık verecek şekilde yeniden tasarlama niyetinde. Tabii ki değişim bir anda olabilecek bir şey değil. Uzun yıllar sürebilir. Bizim açımızdan esas mesele salgınla beraber oluşacak yeni küresel ve bölgesel iş bölümünde bize en uygun köşeleri kapmak. Bölgeselleşme sayesinde Türkiye kendi bölgesinde yeniden tasarlanan tedarik zincirine bu sefer sağlam bir şekilde dahil olabilir. Üretimi dışa bağımlı, montaja dayalı, katma değeri düşük veya ham madde ihracatı gibi yükte ağır pahada hafif sektörler Türkiye’ye yetmiyor. 1950’lerdeki gibi Avrupa’nın gıda, tarım ürünleri ve ham madde tedarikçisi olma seçeneği de artık makul değil. Bölgesel iş bölümünde bu sefer daha yüksek getiri sağlayan sektörlere odaklanmak gerekiyor.
Odak noktası bölgeselleşme olunca en büyük ortak Avrupa oluyor. Tedarik zincirini Çin üzerinden kurmuş Avrupa ve yakın pazarlarımıza “artık Çin’den değil benden al” dediğimizde ciddi şekilde düşünecekleri bir ortam oluştu. Coğrafyamızda önemli bir üretim merkezi olmak için şansımız artıyor. Ucuz ve nitelikli iş gücü yüksek, genç ve büyük nüfuslu bir ülkeyiz. Avrupa ve Asya’nın tam ortasında, 52 ülkedeki 1,5 milyarlık nüfusa 3 saatlik uçuş mesafesindeyiz. Önemli bir enerji koridorundayız. Yani üretimde, ticarette, finansta, enerjide bölgesel bir odak noktası olma potansiyelimiz yüksek. Köprü olmaktan ziyade yeni bir merkez olma iddiasına sahip olabiliriz. Yerlileşen ama içe kapanmayan, serbestleşen ama kontrolü kaybetmeyen, milli kazançlar temelinde uluslararası işbirliği geliştirebilen bir model ülkemiz için en uygun model. Dış dünyayla bağlantıyı kopararak içe kapanmayı hızlandıran veya buna mecbur bırakan bir modelle ekonomiyi tehlikeye atmak ekonomi yönetiminin gündeminde olamaz. Türkiye’nin haklarını kaybetmeden yeni kazanımlar elde edebileceği bu adaptasyon sürecinde daha iddialı olması gerekir.
Bu ortamda potansiyelimizin gerçeğe dönüşmesi için hangi alanlarda büyüyebileceğimize, kapasite durumumuza ve en önemlisi yeterli kaynağımızın olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Şartlar değişti. Dış kaynaklara erişim zorlaşınca ülkeler iç kaynaklarına yöneldi. “Küçük devlet”ten vazgeçen liberalizm “büyük devlet”e sarılıyor. Devlete yüklenen her görevin bir maliyeti var. Kendi iç kaynaklarımızla bir yere kadar. Büyümek için dış kaynak lazım. Kaynağı nereden bulacağız? Bölgeselleşme içinde düşündüğümüzde en önemli ortağımız yine Avrupa olacak. Kaynakla beraber hangi alanlarda devletin hangi alanlarda özel sektörün öncü olacağı belirlenebilir. Kamu kaynakları son dönemde stratejik değeri artan gıda, savunma, sağlık, ulaştırma, haberleşme gibi sosyal sektörlere yönlendirilebilir. Devlet bunlarda öncü olabilir korumacı tedbirler alabilir. Diğer taraftan özellikle ithalata bağımlılığı az/katma değeri yüksek üretim sektörlerinde özel girişimi cesaretlendirecek teşvikler uygulayabilir. Burada korumacı tedbirler kaldırılarak dış kaynağın (yabancı yatırımın) önü tamamen açılabilir. İyi bir planlama yapılabilirse sektörel korumacı tedbirlerle önümüzdeki yılların sağlam kurumlarının, sağlam şirketlerinin temelleri atılabilir. Karşılaştırmalı üstünlüklerimizi tespit ederek doğru bir stratejiyle "kolay değiştirilemeyen" ve “kendine bağlayan” sektörler oluşturabiliriz. Avrupa ile karşılıklı bağımlılıklarımızı artırabiliriz. Tabi yakın coğrafyamızla da... Tüm ülkelerin karlı çıkacağı sistem böyle mümkün. Sonuç olarak ekonomik dönüşüm stratejik ve "istisnai" sektörlere devletin müdahil olduğu, diğer tüm alanlarda kontrollü bir liberalleşmeyle başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir. Uzun bir sürecin içindeyiz. O yüzden ekonomik dönüşümü mutlaka siyasi dönüşümle beraber düşünmek gerekiyor. İç kaynakların büyük önem kazandığı bir dönemde siyasi dönüşüm şart. Türkiye ancak böyle kabuk değiştirebilir, çemberi kırabilir.
Serinin yazıları
Dönemler I – Cumhuriyetin ilk yılları (1923-1929)
Dönemler II – Devletçilik ve savaş ekonomisi (1930-1946)
Dönemler III – Yeniden liberalleşme ve yeni dünyaya katılım (1946-1960)
Dönemler IV – Planlı dönem (1960-1980)
Dönemler V – Küresel ekonomiyle tam entegrasyon (1980-2001)
Dönemler VI – Ak Parti’nin liberal demokrasi dönemi (2002-2016)
Dönemler VII – Başkanlık sistemine giden süreç ve sonrası (2016- …)
Dönemler VIII – Sonuç: Zihinsel dönüşüm
Dönemler IX – Sonuç: Siyasi dönüşüm
Dönemler X – Sonuç: Ekonomik dönüşüm