top of page

İhracat notları V - Çok taraflı ticaret anlayışı

İhracatta atılım için kapsamlı bir planlama yapılması gerektiğinden bahsetmiştik. Bunlar genel çerçevede siyasi ve ekonomik planlama, kurumsal planlama, ülke sektör planlaması olmak üzere 3 temel ayaktan oluşuyor. Tüm bunları düşünürken hesaba katmamız gereken Türkiye’nin taraf olduğu anlaşmalar var. Bir sektöre verilecek destekten tutun, ihracat teşviklerine kadar birçok alanda ticaret politikasına şekil veren ve yeri geldiğinde politikayı kısıtlayan anlaşmalar bulunuyor.

Ülkemiz Batı sistemine entegre olmuş durumda. Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, OECD, Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası örgütlere üye durumdayız. Daha çok gelişmiş ülkeler tarafından ve lehine oluşturulmuş uluslararası kurallar ve düzenlemeler, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin siyasette, dış politikada, ekonomide, finansta, ticarette hareket alanını kısıtlayabiliyor. Belirli bir aşamaya kadar gelişmemize yardımcı olan bu düzen, gelişmiş ülkeler düzeyine gelmemizde karşımıza engeller çıkarabiliyor. Uluslararası düzenlemelerin kısıtlayıcı etkileri olabildiği gibi ülkelerin kendi dış ticaret politikası da kısıtlayıcı olabiliyor. Tarife ve kota gibi ithalat önlemleri, Türkiye’nin ihracat politikasında önemli bir kısıt oluşturuyor. Dolayısıyla tüm bunları ikinci yazıda belirttiğim siyasi ve ekonomik planlama ile beraber düşünmek gerekiyor.

Bu kısıt ve engellerin ticari hayatta karşımıza nasıl çıktığını bir örnekle gösterelim: Kuzey Afrika’da yatırım yapacak, ihaleye girecek bir şirketimiz var diyelim. Türkiye’den yapacağı yatırım malı ihracatı için finansman ihtiyacı var. Bu şirketin yerli finansman kaynaklarından bulabileceği en düşük faizli ihracat kredisinin faiz oranı olan “ticari referans faiz oranı” (commercial interest reference rate, CIRR) OECD tarafından belirlenmiş durumda. OECD ülkelerinde ihracat sektörüne rekabet dışı finansman desteğini önlemek için bu orandan daha düşük faiz oranı belirlenemiyor. Şartlar böyle. Fakat bu yatırımcımızın orada Çinli ve Hindistanlı rakipleri var. OECD üyesi olmayan Çin ve Hindistan gibi ülkeler bu orandan çok daha düşük oranlarda kendi yatırımcılarını destekleyebiliyor. Zaten kaynak bolluğu olan Çin’den daha düşük oranlar veremeyeceğimiz ortada. Fakat teşvikler ve sübvansiyonlarla yatırımcımıza özel destekler verebilecekken de verememiş oluyoruz. Sonuç olarak göz göre göre Çin’e Hindistan’a pazar kaybediyoruz. İhracatımızın önündeki en önemli engellerinden biri bu.

İlgili yazılar:










Tüm yazılar

bottom of page