top of page

Küresel resesyona karşı yeni önlemler

ABD ve Çin arasındaki ticari gerilim, dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili endişeleri artırıyor. Dünya Ticaret Örgütü küresel ticarette büyüme beklentisini 2019 için yüzde 2,6’ya düşürdü. IMF ise 2019 için küresel büyüme tahminlerini bir önceki rapor dönemine göre 0,1 puan düşürerek 3,2 olarak güncelledi. Bu oran 2008 küresel krizden bu yana en düşük büyüme tahmini olması bakımından önemli bir oran.

Tahminlerdeki aşağı yönlü güncellemelerin haklı sebepleri var. 2019 birinci çeyrekte yüzde 3,1 olarak gerçekleşen ABD büyüme oranının ikinci çeyrekte yüzde 2,1’e düşmesi, Çin’in ikinci çeyrekte yüzde 6,2 ile son 27 yılın en düşük büyümesini gerçekleştirmesi, Brexit riskleri ve Avrupa ekonomisindeki yavaşlama doğal olarak küresel endişeleri artırdı. Tüm bunlar ekonomistlerin “yaklaşan bu tehdide nasıl karşı koyabiliriz” sorusunu sormasına sebep oluyor. 2008 krizine karşı üretilen politikaların bugün işe yarayacağı şüpheli. Roubini’ye [1] göre 2008 küresel krizi büyük çaplı negatif talep şoku olarak ortaya çıkmıştı. Fakat bu sefer riskler Çin- ABD arasındaki ticaret, kur ve teknoloji savaşına dayanıyor ve arz şoku şeklinde kendini gösteriyor. Dolayısıyla talebi canlandırmak için üretilen finansal ve mali önlemler bu sefer işe yaramayabilir. Çok farklı politika önerilerine ihtiyaç var.

Yani Trump’ın FED’e politika faizini sıfır veya eksi seviyeye indirme baskısı, ABD’yi resesyona giden yoldan geri çeviremeyecek. Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları ekonomilerini canlandırmak, talebi hareketlendirmek için sıfır ve negatif faiz politikası ile teşvikler verdiler. Fakat negatif faiz politikası artık bir seçenek olmaktan çıkıyor. Düşük faizin de bir sınırı var. İngiltere Merkez Bankası Başkanı bu konuda global bir likidite tuzağının yaklaşıyor olabileceğini belirtiyor ve mali alanı olan ekonomilerin resesyona cevap verebileceğini ama bunun sınırsız olmadığını söylüyor. 1999-2001 dönemi ABD Hazine Bakanı olan L. Summers [2] da ekonomiyi teşvik etmek için düşük faiz oranlarının kapasitesinin azaldığı ve hatta tersine gittiğine inanmak için güçlü nedenler olduğunu ifade ediyor. Gelişmiş ekonomilerin politika sahaları daralırken önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisini sırtlayacağı inancı artık daha güçlü. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye de bu gidişatı lehine çevirme fırsatlarına odaklanmalı.

Tüm yazılar

bottom of page