top of page

Ekonomide kendi yolunu çizmek

Dünya ekonomisi gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ekonomilerden oluşuyor. Gelişmekte olan ülkeler büyüme potansiyeli yüksek olan nispeten daha az sanayileşmiş ülkeleri ifade ediyor. Gelişmiş ülke kavramı ise sanayileşmiş ve gelir düzeyi yüksek ülkeler için kullanılıyor. Gelişmiş ülkelerin ortak özellikleri arasında kendi sanayilerini kuran, teşvik eden, destekleyen ve koruma altına alarak yaşatan ülkeler olmaları var. Bu gelişim tabii ki uzun bir geçmişe dayanıyor. Bu geçmişte unutulmaması gereken önemli işaretler var. Ülkelerin ekonomi ve ticaret politikalarını belirlerken dikkate almaları gereken dersler var.

İktisat tarihi bize bu dersi veriyor. Dünyanın önde gelen ekonomileri bu noktaya gelebilmek için sanayileşmeye önem verdi ve o sanayilerini devlet desteğiyle koruyarak büyüttü. İhracatı teşvik etti. Ham madde ihracatını azalttı veya yasakladı. İthalatı sınırlandırdı. Üreticileri nihai mamul satışına yönlendirdi. Yani ham maddeyle ara malla uğraşmadı, yüksek katma değer oluşturduğu nihai ürünü sattı. Devlet korumacı ticaret politikaları çerçevesinde, sektörlerin diğer ülkelerle rekabet edebilecek kadar gelişmesi için belli bir döneme kadar tarife ve kotalar koydu. Üstünlüğü ele geçirdiğinde de ticareti serbestleştirdi. Tarihte bu var. Alman iktisatçı Friedrich ListBirinin büyüklüğün zirvesine vardığında, diğerlerinin kendi arkasından tırmanma vasıtasından yoksun kalmaları için oraya tırmanırken kullandığı merdiveni itmesi çok yaygın zekice bir hiledir.” diyerek öndeki ekonomileri merdiveni itmekle suçluyor.[1] Korumacılıkla gelişen ülkeler zirveye çıktıklarında serbestleşmeyi öğütlüyor. Durumu korumak ve kontrol etmek için ticaretin çerçevesini kendi çiziyor. Ülkelerin dış ticaret politikası sınırlarını, dünyanın önde gelen ülkelerinin öncülüğünde kurulan IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlar ve onların oluşturduğu şartlar belirliyor. Bu kurumlar ülkelerin yatırım, finansman ve ticaret politikalarını yönlendiriyor. Neoliberal felsefeye bağlılık şartıyla destek veriyor.

Serbestleşmeye, serbest ticarete tabii ki kötü diyemeyiz. Sadece, gelişimin sebebi değil sonucu olduğunu görmeliyiz. Dünyanın bugün içinde bulunduğu şartlarda aynı yollardan giderek sanayileşmek zor, bir üst lige çıkmak için manevra alanı yok. Batı liberalizmi ile Doğu devletçiliği arasındaki güç dengesi içerisinde ince manevralarla kendini geliştiren takipçi ekonomilerin devri bitti. Artık, “ana aktörü devlet olan ekonomik felsefe”yle yola koyulmak için dünyadan soyutlanmak gerekiyor. Bu, gelinen yolu geri gitmek demek. Yani bir seçenek değil. Merdiven itildiği için tek çare yeni yollardan yükselmek. Bu yeni yola yenilikçilik yolu diyebiliriz. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelir farkını kapatabilmek için tek seçenek teknolojik yenilikçiliğe dayalı ekonomi kurmak. Dijitalleşen dünya, ekonomileri buraya itiyor. e-ticaret, yazılım, finansal teknolojiler, ulaştırma, lojistik alanında çok hızlı gelişmeler oluyor. Birçok şirket ve marka bir anda dünyaya açılıyor, milyarlarca dolar değere ulaşıyor. Teknolojik yenilikçilik bundan önce belki otuz senede görülen ekonomik, ticari, politik değişimlerin çok daha hızlı olmasına fırsat veriyor. Ülkeler arasındaki gelir farkının çok daha hızlı kapanmasına sebep oluyor. Türkiye’yi üst lige çıkarmak ve gelecek 50 yılını kurtarmak teknolojik yenilikçilikle mümkün…

[1] Ha-Joon Chang, (2015) "Sanayileşmenin Gizli Tarihi" Efil Yayınevi. (Bad Samaritans: The Myth of Free Trade and the Secret History of Capitalism)

Tüm yazılar

1/3
  • Siyah Heyecan Simge
  • Siyah Facebook Simge

© 2018 ucparagraf.com

bottom of page