Sorun çözmede en uygun zaman
2000’li yıllar küresel ekonomide likidite bolluğunun yaşandığı, bol para bol refah dönemi olarak başlamıştı. Finans piyasalarında akacak yer arayan likidite yüksek büyüme ve yüksek kar vadeden gelişmekte olan ülkelere aktı. Bu dönemde gelişmekte olan ülkeler yeni siyasal denizlere yelken açtı, parayı doğru yönetecek kadroların önü açıldı, yapısal sorunlar köklü değişiklikler yerine gelen paranın keyfine varmaya yetecek kadar değişimle geçiştirildi.
Bu dönem Türkiye için de yüksek büyüme dönemini ifade ediyor. 2001 krizinin kötü bankaları sistemden temizlemesi ve Türkiye’yi güçlü ekonomiye geçiş programına mecbur bırakması krizin getirdiği fırsatların başında geliyor. Bu vesileyle 2002-2016 yılları arasında ortalama yüzde 4,9 oranında büyüyen Türkiye’nin 2002-2007 yılları arasındaki büyüme ortalaması yüzde 6,8 olarak gerçekleşti. Bu yüksek büyüme rakamlarına ulaşmada içeride sağlanan disiplinin haricinde, dünya ekonomisindeki bolluk döneminin olumlu etkilerini göz ardı etmemeliyiz. İç ve dış etkenlerin birbirini destekleyici, tamamlayıcı, bazen de tolere edici işlev gördüğünü bilmeliyiz. Böyle dönemler her ne kadar zor dönemlere hazırlık yapma açısından en uygun dönemler olsa da hiçbir hükümet böyle keyif dönemlerinde ekonomik yapıyı düzeltecek keskin önlemler almaya gerek duymaz, hatta cesaret edemez.
Peki Türkiye’nin yapısal olarak ne sorunu var, çözmek için en uygun zaman ne zaman? Sorunların başında enflasyon geliyor. Dış finansmana bağımlı ekonomi, üretimin önünü açacak politikalarda etkinsizlik; büyük bölümü enerji ithalatı olan yüksek ithalat, ithalata bağımlı ihracat ve buna bağlı olarak sürekli cari açık; döviz kurundaki oynaklıklar, kontrolsüz ve israfa varan harcamalar da ekonomik yapıdaki bozukluğu gösteriyor. Bu sorunlar geçiştirilebilecek düzeyde olduğu sürece geçiştiriliyor. Çünkü siyasi getiri getirecek kadar kısa sürede çözülecek sorunlar değil. Uzun vadeli kararlı politikalarla çözülecek sorunlar. Belki de çözülmek için zor zamanlardan geçmemizi bekleyen sorunlar…