top of page

Dönemler III – Yeniden liberalleşme ve yeni dünyaya katılım (1946-1960)

2.Dünya Savaşı yılları savaşa katılmasa da Türkiye açısından çok zor geçmiştir. Ekonomi 1940-48 arası yıllık ortalama 0,7 büyüyebiliyor. Savaş sonrasında yeni bir dünya kuruluyor. 1950 Demokrat Parti iktidarına giden süreçte Türkiye’yi savaş sonrası dönemden itibaren incelemek daha isabetli olur. İktisat politikalarında 1950’de kesin bir manevra olduğunu söylemek doğru olmaz. İktisat anlayışı 1945’lerde, savaş sonrasında değişiyor. 1947’deki Türkiye İktisadi Kalkınma Planı ile “devletçilikten” özel girişimciliği destekleyen “yeni devletçilik”e geçiş oluyor. Bu anlamda 1950 Demokrat Parti iktidarından hemen önce Türkiye kendini yeni siyasete uyarlıyordu. Yani bu dönemde de Türkiye’nin yönünü belirlemesinde dış etkenler baskın. 1945’te Türkiye’nin kurucu üyelerden olduğu Birleşmiş Milletler kuruluyor. Dünya ekonomisinin gündeminde ise 1944 Bretton Woods Anlaşması var. Anlaşmanın amacı savaşta yıkılan ekonomilerin kalkındırılması ve dünya para sistemine düzen getirmekti. Anlaşmayla dünya para birimleri dolara endeksleniyor, dolar da altına bağlanıyor. Bretton Woods kurumlarından olan IMF ve Dünya Bankası’nın (DB) kuruluşu da bu yıllara denk gelmektedir. Türkiye 1946’da Cumhuriyetin ilk büyük devalüasyonunu yaptıktan sonra 1947’de DB ve IMF’ye üye olmuştur. Ayrıca Sovyetlerin Türkiye’den toprak ve üs talep etmesine karşı Truman Doktrini (1947) oluşan iki kutuplu dünyada Türkiye’nin tarafını seçmesini sağlıyor. ABD Başkanı Truman Türkiye ve Yunanistan’a Sovyet tehdidine karşı askeri ve mali yardımlar vaat ediyor. Sovyet tehdidiyle Batı bloğuna itilerek nihayetinde 1951’de NATO’ya üye oluyoruz.

Truman doktrininin ardından 1948’de ABD Dış İşleri Bakanı George Marshall tarafından hazırlanan Marshall Planı da dönemin en önemli siyasi göstergelerindendir. Planın amacı özellikle Avrupa ülkelerinin ABD ekonomisine gerekli olan pazar ihtiyacını karşılaması için alım gücünün yükseltilmesi. Ayrıca Avrupa’daki ekonomik yıkımın Sovyet etkisini artırdığını düşünürsek niyetin ABD hegemonyasının yerleştirilmesi olduğu açık. Türkiye de Marshall yardımlarından nasibini alıyor, bunu özellikle tarım sektöründeki yatırımların finansmanı ve askeri harcamalar için kullanıyor. Marshall Planı aynı zamanda Türkiye’nin küresel iş bölümündeki rolünü de tayin etmiş oluyor. Türkiye ağır sanayi yatırımlarını terk edecek, tarım üretimini artıracak, Avrupa’nın gıda ve hammadde tedarikçisi olacak. Nitekim öyle oluyor. Marshall yardımlarıyla savaş sonrası Avrupa ve Japonya’nın başarılarının temelleri sanayiyle atılırken, bizim payımıza tarımda gelişme kalıyor. İyi yönünden baktığımızda Truman’ın yardımlar karşılığı demokrasiye dayalı bir sistem kurulması talebi de var. Bu Adnan Menderes'in Demokrat Parti’sinin iktidar altyapısı oluşumunu hızlandırıyor. Demokrat Parti 1946’da kuruluyor. 1950’de iktidar olan Demokrat Parti’nin ekonomi politikalarının çerçevesini tarımda makineleşme ve teşvikler, finansman imkanlarının iyileştirilmesi, gümrük tarifeleri dışındaki koruma önlemlerinin kaldırılması, yerli sanayinin korunması ve ithal ikame, altyapı yatırımlarının artırılması ve Marshall yardımlarının kalkınma amaçlı kullanımı oluşturuyor. Yabancı yatırımları teşvik için 1954 Petrol Kanunu ve Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkarılıyor. Fakat ABD öncülüğünde dünyaya pompalanan liberal ekonomi anlayışı, Türkiye’de dış açıkların kontrolden çıkması ve döviz gelirlerindeki bozulmalardan dolayı sürdürülemiyor. 1954 sonrası ithalat ve kambiyo rejiminde kontroller artırılıyor. Sanayide ithal ikame geliyor. Devlet şirketlerinin özel sektöre devri anlayışı 1954’ten sonra kamu yatırımlarının artırılmasına dönüşüyor. KİT’ler önem kazanıyor. Mali tarafta bütçe açığı ve parasal genişleme var. Enflasyon artıyor.

Dönemin siyasal ve sosyal ortamına bakalım. Cumhuriyetin kuruluşundan beri demokrasi denemeleri olmasına rağmen çok partili ilk genel seçim ancak 1946’da yapılabiliyor. Çeyrek yüzyıllık CHP iktidarının değişimi ise 1950’de oluyor. Demokrat Parti o dönemin CHP muhalifi odaklarının merkezi haline geliyor. DP’yi iktidara getiren dinamik ekonomik gerileme. Sosyal dinamiklerde ise kentleşme ve göç olgusu ön planda. Ekonomideki yapısal değişim, tarımda istihdam edilenlerin ticaret ve sanayi merkezleri olan bölgelere göçünü hızlandırıyor. Kentli nüfus artıyor. Ekonomide ve siyasette yeni bir dinamizm oluşuyor. Bu dinamikler eğitim alanında dini eğitimin yaygınlaşmasıyla birleşince bir sonraki dönemin siyasal hareketlerinin de belirleyicisi oluyor. Demokrat Parti dönemindeki siyasal anlayış, ekonomik anlayışıyla paralel gitmiştir. 1950’lerin ilk yarısında daha özgürlükçü bir siyasal ortam varken, ikinci yarıda hak ve özgürlüklerin kısıtlanması söz konusudur. Buradaki temel tartışma hükümetin demokratik hak ve özgürlüklerin ancak gelişmiş bir ekonomi ortamında sağlanabileceğine dair kanaatidir. Bu gündem 1950’lerin sonunda ekonominin siyasal tartışmaların gölgesinde kalmasına sebep oluyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz 1958 yılı İstikrar Programı ile giderilmeye çalışılıyor. 1958 yılında bu program çerçevesinde Cumhuriyet tarihinin ikinci büyük devalüasyonu yapılıyor, dış borçlar erteleniyor. Tüm bunlar iktidar değişiminin zeminini oluşturuyor. 27 Mayıs 1960 Darbesi böyle bir ortamda gerçekleşiyor. Bir sonraki yazıda 1960-1980 döneminin ekonomi politiğini inceleyeceğim.

Serinin Yazıları

Dönemler III – Yeniden liberalleşme ve yeni dünyaya katılım (1946-1960)

Dönemler VIII – Sonuç: Zihinsel dönüşüm

Dönemler IX – Sonuç: Siyasi dönüşüm

Dönemler X – Sonuç: Ekonomik dönüşüm

Yararlanılan Kaynaklar

Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk (2010) “Türkiye Ekonomisi” Remzi Kitabevi

Korkut Boratav (2019) “Türkiye İktisat Tarihi 1908-1915” İmge Kitabevi

Yalın Alpay, Emre Alkin (2019) “Olaylarla Türkiye Ekonomisi” Hümanist Yayınları

Mahfi Eğilmez (2018) “Değişim Sürecinde Türkiye – Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sosyo-Ekonomik Bir Değerlendirme” Remzi Kitabevi

Tüm yazılar

bottom of page